Hiç de sürpriz değil… Hakem camiasını her atamadan sonra bilgisizlik, yetersizlik, otoritesizlik ve kötü niyetlilikle eleştiren; eleştiri ötesinde aşağılayan, hakaret eden futbol camiası, nihayet başarılı (!) bir hamle yaptı. Bizzat kulüp başkanı, tribünden korumalarıyla inip sahaya girdi, hakemin yanına kadar gitti, sonra da toka için uzatması gereken sağ elini yumruk biçimiyle sıkıp, Hakem Halil Umut Meler’in gözünü hedefleyerek elmacık kemiğini tutturdu ve şiddetle vurup çatlattı.
Özet: Ektiğimizi biçtik.
FIFA kokartlı hakemimiz Ankara’da tedavi ve gözetim altında şimdi.
Kulüp Başkanı ile Meler’in düşmesinden sonra kafa, omuz, böbrek üstü demeden tekmeleri indiren iki yardımcısı tutuklandı. Başkan’ın polise ve savcılığa verdiği ifade özetinde, kalp hastası olduğunu, sadece tokat vurduğunu, sonrasını hatırlayamadığını (!) öğrendik. Yine de tutuklandı. Yakında tahliye edildiğini duyarsak şaşırmayalım.
Polisin ve özel güvenliğin sahaya girişi denetlemediğini biliyoruz. İki sezon önce de Josef de Souza’ya saldıran delikanlı rahatça sahaya girmiş, çıkış yolunda hakemin de dahil olduğu gruba tekme yumrukla girmişti, malum…
Bu olaydan sonra katmerlisini yaşarken şaşırdığım olay şu oldu: Bu protokol çıkışlı Başkan ve korumaları için saldırıya hazırlık olmak üzere (!) bir kırmızı halı döşenemez miydi acaba? Bu işlerin bir raconu olmalı, değil mi!
Halil Umut kardeşimiz, Cüneyt Çakır’ın statüsünde elit hakem olarak kariyerinde yol alıyor, ilerliyordu. Euro 2024’e davet edilmesi beklenirken, 2026 Dünya Kupası’na çağırılacağına da inanılıyordu.
Kırmızı halı serememiş (!) olsak da, Meler’in kariyer yolunu kesmiş olduk… mu acaba?
Meler, olayın şokuyla, “Benden buraya kadar. Bu iş bitti!” dediğine göre yüksek heyecan dozuyla “hakemliği bıraktığı” haberini veren arkadaşlarımız da işin bittiğini duyurmadılar mı?
Neyse neyse… Dün onun ziyaretçilerinden bir hakem arkadaşı ile konuştum. Halil Umut’la konuşurlarken böyle bir ifade tekrarı olmamış. Dahası onda yılgın ve öfkeli bir teslimiyet hali de gözlememişler.
Ankara’da hastane önü açıklamalarında iki hakemimiz Arda Kardeşler ve Mete Kalkavan’ın kararlı seslerle açıklamalarını dinledik. Faal hakemlerin açıklama yapması ne kadar “güvenliydi” acaba? Önümüzdeki haftalarda o kulüp başkanının takımının bir maçında görevlendirilebilirler, mesela.
Böyle bir görevi kendiliğinde Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği’nin çok kıdemli başkanı Abdurrahman Arıcı’nın üstlenmesi gerekmez miydi?
O yumruk atılana kadar çok dövdük hakemlerimizi… Hafta başı ezbere sallayan kulüp başkanlarını, her maçı dünyanın sonu olarak görüp saldıran yöneticileri, hakeme parmak sallayıp maç biter bitmez hesap sormaya koşan antrenör ve futbolcuları biliyoruz, değil mi? Faul, sarı kart, ikaz ve ihtarlar sırasında yayıncı kuruluşun yakın plan çekimlerinde kibir ve öfke dolu suratları dizi karakterleri gibi izlemiyor muyuz?
Geçmiş olsun Halil Umut Meler kardeşim. Düdük senin elinde, sakın bırakma! Arsızlara, haddini bilmeyenlere, zırvalayan yöneticilere asla teslim olma.
Gurumuz, övüncümüz.. Hem derdimiz, hem de sevincimizsin. Hepimizinsin, bizimsin!
Acar Hoca’ya kulak verin!
Ne zaman sıkıntılı bir ortam oluşsa, Prof.Dr.Acar Baltaş hocamızı ararım. 10 günlük İngiltere seyahatinde üç haftanın peş peşe maçlarını izlemiş. Orada Haaland’ın faul yapılmasına rağmen topu arkadaşına atmasından sonra oluşan hücum pozisyonunun hakemin avantaj kararıyla oynanırken bir düdükle faula hükmedildiği ve tartışmaları anlatıyor hoca, “Liverpool’un hocası Klopp’a sordular. Sadece durumu herkesin gördüğünü söylenecek bir şey kalmadığını söyledi. Bir futbolcu da benzer yorumu yaptı. Konu kapandı. Bizde bu durum saatlerce konuşulur, tartışılırdı.”
Baltaş hocamızın hakemlerimizle ilgili değerlendirmeleri var: 1) Her hafta tartışılan, tepki gösterilen kararlar ve bazı hatalı uygulamalarla özgüven kaybına uğruyorlar, sarsılıyorlar. 2)Haksızlığa uğradıklarına inanıyorlar. 3) Başarısızlığa bahane olarak, hakemleri gösteren yöneticilerden rahatsız oluyorlar.
Bir de şöyle bir değerlendirme: “Hakem camiası dedikodusu, gruplaşması yoğun, kliklerin yer aldığı, birlikten söz edilemediği bir camia!” Neyse ki son maça çıkmama kararında onlar da bir birlik gösterdiler.
Beşiktaş: Tasfiye ekibi
Beşiktaş’ta birikmiş yanlışlar, hayal kırıklıkları ve kadro mühendisliği nihayet takım olmayı unutmuş, her biri ayrı hesapların peşinde oyuncularla dağınık takım tablosu yarattı. Bu takımda topa ayağını uzatmak istemeyenler, maç bitsin de gidelim diyenler var. Tam da bu aşamada Feyyaz Uçar, Samet Aybaba, Rıza Çalımbay üçlüsü 5 futbolcuya kırmızı kart gösterdi. Bu üçlüye, “Triyomvira” diyorum. Bu yılı ara transferde de ölçülü hamlelerle tamamlayacaklar. Gelecek sezonun kadrosu ve oyun anlayışı için aralarında yoğun konuşma ve tartışmalar olduğunu biliyorum. Ama onlarda takım ruhu var. Merak etmeyin, tasfiye ekibi işini yapar.